24 Aralık 2015 Perşembe
Lefter Küçükandonyadis
Lefter Küçükandonyadis
Kimi oyuncular vardır isimleri tarihe gömülmüştür. Kimi oyuncular vardır isimlerini tarihe kazımışlardır, asla unutulmazlar. Bugünkü yazımızda da işte adını tarihe kazıyan bir isimden bahsedeceğiz; Lefter Küçükandonyadis’ten. Ülkemiz takımlarından Fenerbahçe’nin eski yıldızı , Türk milli takımımızın başarılı forveti , kimilerinin Ordinaryüs olarak tanıdığı kişiden, “Ver Lefter’e yazsın deftere” sözünün kahramanından.
Arnavutluk’tan Büyükada’ya göç eden Rum kökenli bir ailenin oğlu olan Lefter Küçükandonyadis , 1925 yılında Büyükada’da dünyaya geldi. Futbola doğduğu yer olan Büyükada’da başladı. Taksim Spor Kulübü’nün altyapısından yetişti. 16 yaşında olmasına rağmen kulübünün mahkeme kararıyla yaşını büyütmesi ve lisans alabilmesi üzerine 1941 yılında Taksim Spor Kulübü’ne profesyonel imza attı ve futbol hayatı başlamış oldu.
Taksim’de 2 yıl forma giydi ve 1943 yılında askere gitti. 4 yıllık askerlik hayatının ardından futbola geri dönerek onun adının sembol olacağı Fenerbahçe’nin kadrosuna girebilmeyi başardı. Aslında Lefter için futbol Fenerbahçe ile başladı. İsmi Fenerbahçe ile bağdaşan Lefter , sloganlara ve tezahüratlara sembol olmuş bir isimdir. “Ver Lefter’e yazsın deftere” sloganı da onun ne kadar başarılı bir futbolcu olduğunu gösteren sloganlardan biridir.
Lefter’in zamanında saha zemini futbola o kadar elverişli değildi. Futbol oynamak , futboluyla göz doldurmak ve gol atmak da o kadar kolay bir iş değildi. Fakat Lefter oynadığı futbol ve attığı goller ile göz doldurmuş, ismini Türk futboluna kazımış bir isimdir. İşte bu yeteneğinden dolayı futbolseverler tarafından ona “Ordinaryüs” lakabı takılmıştır. Yunan mitolojisinde ona bir yer bulmak gerekseydi “Türk Futbolu’nun tanrısı” yakıştırması hiçte yanlış olmaz aslında.
Ordinaryüs, Fenerbahçe forması ile çıktığı 615 maçta 423 gol atarak Türk futbolunun unutulmaz isimlerinden oldu. Ayrıca 1951 yılında Fiorentina ’ya gitti ve yurtdışında oynayan ilk Türk futbolcu unvanını aldı. Fiorentina’ da 1 sene forma giydikten sonra Fransa’nın Nice takımına transfer olan Lefter, 1 yıl da Nice’de oynadı ve 1953’te biricik aşkı olan Fenerbahçe’ye geri döndü. Fenerbahçe’de 1964 yılına kadar oynadı ve Yunanistan’ın AEK takımına transfer oldu.
Lefter , futbolu 1964’te AEK takımında bıraktı. Futbolu bırakmasının ardından Fenerbahçe kulübü efsane futbolcusuna jübile maçı düzenledi ve Lefter , kulübü tarafından jübilesi yapılan ilk Türk futbolcu oldu. Türk futbolunda ilklerin futbolcusu olan Lefter Küçükandonyadis , aktif futbol hayatından sonra ülkemizin Mersin İdman Yurdu, Boluspor, Samsunspor ve Orduspor takımlarında teknik direktörlük yapmıştır.
Lefter, Fenerbahçe’nin olduğu kadar Türk Milli Takımı’nın da değişilmez futbolcularından biridir. Lefter, Yunan Milli Takımı tarafından para karşılığında oynama teklifi almış fakat bu teklifi reddederek milli takımımızı seçmiştir. Futbol hayatı boyunca 46sı A, 1i B ve 3ü 21 yaş altı milli takım olmak üzere toplam 50 kez milli takım forması giyen Ordinaryüs’ e , federasyonumuz tarafından 50. Milli maç altın madalyası verildi ve Lefter bu madalyayı alan ilk futbolcu oldu.
Türk Milli Takım forması altında 21 gol atan Lefter, 1954’te katıldığımız FIFA Dünya Kupası’nda da 2 gol attı. Ayrıca attığı 21 golle milli takımda en çok gol atan futbolcu unvanını uzun yıllar boyunca elinde tutmayı başardı. Fenerbahçe ile 2 İstanbul Profesyonel Ligi ve 3 Türkiye Şampiyonası şampiyonluğu yaşayan Lefter, 2012 yılında hayatını kaybetti. Ordinaryüs’ un vefatı ile futbolda bir devir kapanmış oldu.
Türk futbolunun yetiştirdiği önemli isimlerden olan Lefter’in vefatı ardından eski Fenerbahçe Başkanı Ali Şen üzüntülerini şu şekilde ifade etti: “Lefter ve Fenerbahçe birbirine en yakın iki kelimedir. Büyük ve mütevazı bir insandı. Kendine has bir insandı. Her Fenerbahçeli futbolseverin kalbinde büyük bir yere sahipti. Hazırlıklıydık fakat yine de çok üzülüyoruz. Türk futbolunun başı sağolsun. “
Kimi oyuncular vardır isimleri tarihe gömülmüştür. Kimi oyuncular vardır isimlerini tarihe kazımışlardır, asla unutulmazlar. Bugünkü yazımızda da işte adını tarihe kazıyan bir isimden bahsedeceğiz; Lefter Küçükandonyadis’ten. Ülkemiz takımlarından Fenerbahçe’nin eski yıldızı , Türk milli takımımızın başarılı forveti , kimilerinin Ordinaryüs olarak tanıdığı kişiden, “Ver Lefter’e yazsın deftere” sözünün kahramanından.
Arnavutluk’tan Büyükada’ya göç eden Rum kökenli bir ailenin oğlu olan Lefter Küçükandonyadis , 1925 yılında Büyükada’da dünyaya geldi. Futbola doğduğu yer olan Büyükada’da başladı. Taksim Spor Kulübü’nün altyapısından yetişti. 16 yaşında olmasına rağmen kulübünün mahkeme kararıyla yaşını büyütmesi ve lisans alabilmesi üzerine 1941 yılında Taksim Spor Kulübü’ne profesyonel imza attı ve futbol hayatı başlamış oldu.
Taksim’de 2 yıl forma giydi ve 1943 yılında askere gitti. 4 yıllık askerlik hayatının ardından futbola geri dönerek onun adının sembol olacağı Fenerbahçe’nin kadrosuna girebilmeyi başardı. Aslında Lefter için futbol Fenerbahçe ile başladı. İsmi Fenerbahçe ile bağdaşan Lefter , sloganlara ve tezahüratlara sembol olmuş bir isimdir. “Ver Lefter’e yazsın deftere” sloganı da onun ne kadar başarılı bir futbolcu olduğunu gösteren sloganlardan biridir.
Lefter’in zamanında saha zemini futbola o kadar elverişli değildi. Futbol oynamak , futboluyla göz doldurmak ve gol atmak da o kadar kolay bir iş değildi. Fakat Lefter oynadığı futbol ve attığı goller ile göz doldurmuş, ismini Türk futboluna kazımış bir isimdir. İşte bu yeteneğinden dolayı futbolseverler tarafından ona “Ordinaryüs” lakabı takılmıştır. Yunan mitolojisinde ona bir yer bulmak gerekseydi “Türk Futbolu’nun tanrısı” yakıştırması hiçte yanlış olmaz aslında.
Ordinaryüs, Fenerbahçe forması ile çıktığı 615 maçta 423 gol atarak Türk futbolunun unutulmaz isimlerinden oldu. Ayrıca 1951 yılında Fiorentina ’ya gitti ve yurtdışında oynayan ilk Türk futbolcu unvanını aldı. Fiorentina’ da 1 sene forma giydikten sonra Fransa’nın Nice takımına transfer olan Lefter, 1 yıl da Nice’de oynadı ve 1953’te biricik aşkı olan Fenerbahçe’ye geri döndü. Fenerbahçe’de 1964 yılına kadar oynadı ve Yunanistan’ın AEK takımına transfer oldu.
Lefter , futbolu 1964’te AEK takımında bıraktı. Futbolu bırakmasının ardından Fenerbahçe kulübü efsane futbolcusuna jübile maçı düzenledi ve Lefter , kulübü tarafından jübilesi yapılan ilk Türk futbolcu oldu. Türk futbolunda ilklerin futbolcusu olan Lefter Küçükandonyadis , aktif futbol hayatından sonra ülkemizin Mersin İdman Yurdu, Boluspor, Samsunspor ve Orduspor takımlarında teknik direktörlük yapmıştır.
Lefter, Fenerbahçe’nin olduğu kadar Türk Milli Takımı’nın da değişilmez futbolcularından biridir. Lefter, Yunan Milli Takımı tarafından para karşılığında oynama teklifi almış fakat bu teklifi reddederek milli takımımızı seçmiştir. Futbol hayatı boyunca 46sı A, 1i B ve 3ü 21 yaş altı milli takım olmak üzere toplam 50 kez milli takım forması giyen Ordinaryüs’ e , federasyonumuz tarafından 50. Milli maç altın madalyası verildi ve Lefter bu madalyayı alan ilk futbolcu oldu.
Türk Milli Takım forması altında 21 gol atan Lefter, 1954’te katıldığımız FIFA Dünya Kupası’nda da 2 gol attı. Ayrıca attığı 21 golle milli takımda en çok gol atan futbolcu unvanını uzun yıllar boyunca elinde tutmayı başardı. Fenerbahçe ile 2 İstanbul Profesyonel Ligi ve 3 Türkiye Şampiyonası şampiyonluğu yaşayan Lefter, 2012 yılında hayatını kaybetti. Ordinaryüs’ un vefatı ile futbolda bir devir kapanmış oldu.
Türk futbolunun yetiştirdiği önemli isimlerden olan Lefter’in vefatı ardından eski Fenerbahçe Başkanı Ali Şen üzüntülerini şu şekilde ifade etti: “Lefter ve Fenerbahçe birbirine en yakın iki kelimedir. Büyük ve mütevazı bir insandı. Kendine has bir insandı. Her Fenerbahçeli futbolseverin kalbinde büyük bir yere sahipti. Hazırlıklıydık fakat yine de çok üzülüyoruz. Türk futbolunun başı sağolsun. “
Rıdvan Dilmen
RIDVAN DİLMEN
1962 yılında Aydın’da dünyaya gelen Rıdvan Dilmen aslen Aydın Nazillilidir. Spor hayatına atletizm ile başlayıp daha sonrasında Muğlaspor forması giyerek futbol kariyerine başlayan Rıdvan Dilmen daha sonra Boluspor’a transfer olmuştur. Golcu olarak bilinen Rıdvan Dilmen Sariyerspor’a transfer olduktan sonra gösterdiği performans nedeniyle Fenerbahçe transfer oldu. Çabukluğu ve gol yollarındaki etkinliği ile Fenerbahçe taraftarının sevgisini kazanan Rıdvan Dilmen futbolun sembolü haline gelen isimlerden biri oldu
1962’da Aydın’ın Nazilli ilçesinden dünyaya geldi. Spora atletizm ile başladı. Futbola yöneldi ve Muğlaspor formasını giydi. Boluspor’a transfer olup golcü nitelikleri ile tanındı.
1989-90 sezonunda Fenerbahce-Trabzonspor maçında sakatlanan Rıdvan Dilmen bir türlü istenileni veremedi. 1994 – 1995 sezonunda ise futbola veda etti. Bu veda kısa sürmedi 1996 – 1997 yılları arasında Fanatik Gazetesinde spor yazarlığına başladı. Teknik adamlıktan yapan Dilmen 1998-1999 sezonunda 2. ligde 0 puanla son sırada bulunan Vanspor’un başına geçti ve Vanspor’u şampiyon yaptı. 2000 yılında F.Bahçe’nin başına geçen Rıdvan Dilmen alınan kötü sonuçlar nedeniyle o sezon görevinden istifa etti.
Şimdilerde ise spor yorumculuğu yapan Rıdvan Dilmen ayrı gazete yazarlığı yapmaktadır.
RIDVAN DİLMEN’İN KARİYERİ
1977-1979 yılları arasında Sümerspor 41 maçta 5 gol attı
1979-1980 yılları arasında Muğlaspor 10 maçta 3 gol attı
1980-1983 yılları arasında Boluspor 41 maçta 7 gol attı
1983-1987 yılları arasında Sarıyer 119 29 maçta gol attı
1987-1995 yılları arasında Fenerbahçe 108 maçta 32 gol attı
Toplamda 319 maça çıkan Dilmen 79 kere fileleri havalandırdı
Roberto Carlos
ROBERTO CARLOS
10 Nisan 1973'de Brezilya Garca'da doğan Roberto Carlos 70 kilo ağırlığında ve 1.68 metre boyunda.
Sol ayağındaki kalite ve güç O’nu mevkisinin en iyi oyuncularından biri yapıyor. Bir dünya yıldızı olan Roberto Carlos özellikle 2002 senesinde hangi kupa varsa kazanarak kendi müzesini kurabilecek duruma geldi. Avrupa Kupası, Dünya Kupası, Uluslararası Kupa ve Süper Kupa’yı 2002’de kazanan Carlos, özellikle kaleyi bulan şutlarında her kalecinin en çok korktuğu isimlerden biri.
Futbola ilk adımı 1990’da Sao Paulo bölgesi takımlarından Araras’ta atan Carlos 14 yaşındayken A Takıma yükseldi. 16 yaşında Brezilya 20 Yaş Altı Milli Takımı’na giren Carlos, 18 yaşında ise Palmeiras takımının idollerinden biri oldu ve Brezilya A Milli Takımı’nın da formasını sırtına geçirdi.
1996’ta Avrupa futboluna geçiş yapan futbolcu, Serie A devi Inter’e ve bir yıl ardından da efsaneleştiği takımlardan biri olan Real Madrid’e geldi. Hücuma yaptığı katkı ve Madrid’teki yaşam tarzıyla taraftarın gönlünde taht kuran Roberto Carlos, her zaman taraftar ile yakın ilişkiler kurdu ve sol kanatın sayılı isimlerinden biri olduğunu parlak kariyerinde sayısız kez kanıtladı.
Kulüp Kariyeri
1996’ta Real Madrid’e katılmadan önce Brezilya’da Palmeiras ve İtalya’da da Inter forması taşıdı. Roberto Carlos Real Madrid’te geçirdiği yılların ardından takımın en uzun süre görev yapan yabancı futbolcusu oldu.
Carlos 2 Ağustos 2005’te Brezilya vatandaşlığının yanına bir de İspanyol vatandaşlığı ekledi. Bu sayede Real Madrid’te Avrupalı futbolcu statüsünde forma giymeye başlayan Carlos, takımının da açılan kontenjan ile milli takımdan arkadaşı Robinho’yu almasını sağladı.
İlk kez 2005-06’ta adı transfer görüşmelerinde geçen Roberto Carlos’un uzun süre Fenerbahçe ya da Chelsea’ye gideceği yazıldı.
2006-07’de Fabio Capello’nun Real Madrid’in başına gelmesiyle Real Madrid’ten ayrılacağına kesin gözüyle bakılan Roberto Carlos’un bu sezonda oyunda kalma süresinde düşüş gözlendi. Şampiyonlar Ligi’nde Bayern Münih ile yapılan maçta Roy Makaay’ın kaydettiği ve turnuvanın en erken golü olan sayıda, hatası olduğu gerekçesiyle eleştirilere maruz kaldı ve Real Madrid elendi.
Roberto Carlos sayısız başarılara imza attığı Real Madrid ile 9 Mart 2007’de yaptığı açıklamada, kontrat yenilemeyeceğini duyurdu.
6 Haziran’da sabaha karşı ise beklenen açıklama geldi ve Roberto Carlos Fenerbahçe’ye katıldı.
Milli Takım
Roberto Carlos’un Brezilya Milli Takımı ile çıktığı 125 maçı bulunuyor ve ulusal forma ile 30’dan fazla da golü var. Roberto Carlos bir süredir milli formayı taşımıyor.
1996 Yaz Olimpiyatları’nda milli takımın bir parçası olan Carlos burada bronz madalyayı kazandı. Brezilya Milli Takımı ile ilk maçına ise 26 Şubat 1996’ta Amerika karşısında çıktı. Haziran 1997’de ise 34 metreden Fransa’ya kaydettiği golle kariyerinin en güzel gollerinden birine imza attı; Fransa barajını aşan topun auta çıkacağı düşünülürken, muhteşem bir falso alan top Didier Deschamps’ı aştı ve Fabien Barthez’i de yerde çakılı bırakarak ağlarla buluştu.
1998 Dünya Kupası
Fransa’da düzenlenen 1998 Dünya Kupası’nda Roberto Carlos, Fransa ile yaptıkları ve kaybettikleri final maçı da dahil toplam 15 maça çıktı, gol kaydedemedi.
2002 Dünya Kupası
Kore, Japonya ortaklığında 2002’de düzenlenen Dünya Kupası’nda 7 maça çıkan Roberto Carlos Çin’i 4-0 yendikleri maçta 25 metreden bir gol kaydetti. Almanya ile oynadıkları final maçında da Roberto Carlos ilk 11’deki yerini aldı ve kupa da Brezilya’nın oldu.
2006 Dünya Kupası
Çeyrek finalde Fransa’ya elenen Brezilya’da Roberto Carlos milli formaya veda ettiğini açıkladı.
24 Haziran 2005’te arabasının arka koltuğunda bir radyo istasyonu ile röportaj yaparken soyulan Roberto Carlos’un röportajı gerçekleştirdiği telefonu ve saati çalındı ama kendisine bir zarar verilmedi. Oscar ve Vera Lucia’nın çocuklarından biri olan Roberto Carlos’un Cristiane, Giseli ve Silvia isimli kız kardeşleri var ve Roberta, Giovanna, Roberto Carlos Júnior ve Carlos Eduardo da çocukları.
ROBERTO CARLOS İSTATİSTİKLERİ VE ZAMAN ÇİZELGESİ
• 3 La Liga: 1996-97 / 2000-01 / 2002-03
• 3 İspanya Süper Kupa: 1997 / 2001 / 2003
• 3 UEFA Şampiyonlar Ligi: 1997-98 / 1999-2000 / 2001-02
• 1 UEFA Süper Kupa: 2002
• 2 Uluslararası Kupa: 1998 / 2002
• 1 İç Eyalet Ligi: 1993
• 2 Eyalet Ligi: 1993 / 1994
• 1 Dünya Kupası: 2002
• 2 Amerika Kupası: 1997 / 1999
• 1 Konfederasyon Kupası: 1997
• 1 Gümüş Top: 2002
• 1 FIFA Yılın Gümüş Futbolcusu: 1997
10 Nisan 1973'de Brezilya Garca'da doğan Roberto Carlos 70 kilo ağırlığında ve 1.68 metre boyunda.
Sol ayağındaki kalite ve güç O’nu mevkisinin en iyi oyuncularından biri yapıyor. Bir dünya yıldızı olan Roberto Carlos özellikle 2002 senesinde hangi kupa varsa kazanarak kendi müzesini kurabilecek duruma geldi. Avrupa Kupası, Dünya Kupası, Uluslararası Kupa ve Süper Kupa’yı 2002’de kazanan Carlos, özellikle kaleyi bulan şutlarında her kalecinin en çok korktuğu isimlerden biri.
Futbola ilk adımı 1990’da Sao Paulo bölgesi takımlarından Araras’ta atan Carlos 14 yaşındayken A Takıma yükseldi. 16 yaşında Brezilya 20 Yaş Altı Milli Takımı’na giren Carlos, 18 yaşında ise Palmeiras takımının idollerinden biri oldu ve Brezilya A Milli Takımı’nın da formasını sırtına geçirdi.
1996’ta Avrupa futboluna geçiş yapan futbolcu, Serie A devi Inter’e ve bir yıl ardından da efsaneleştiği takımlardan biri olan Real Madrid’e geldi. Hücuma yaptığı katkı ve Madrid’teki yaşam tarzıyla taraftarın gönlünde taht kuran Roberto Carlos, her zaman taraftar ile yakın ilişkiler kurdu ve sol kanatın sayılı isimlerinden biri olduğunu parlak kariyerinde sayısız kez kanıtladı.
Kulüp Kariyeri
1996’ta Real Madrid’e katılmadan önce Brezilya’da Palmeiras ve İtalya’da da Inter forması taşıdı. Roberto Carlos Real Madrid’te geçirdiği yılların ardından takımın en uzun süre görev yapan yabancı futbolcusu oldu.
Carlos 2 Ağustos 2005’te Brezilya vatandaşlığının yanına bir de İspanyol vatandaşlığı ekledi. Bu sayede Real Madrid’te Avrupalı futbolcu statüsünde forma giymeye başlayan Carlos, takımının da açılan kontenjan ile milli takımdan arkadaşı Robinho’yu almasını sağladı.
İlk kez 2005-06’ta adı transfer görüşmelerinde geçen Roberto Carlos’un uzun süre Fenerbahçe ya da Chelsea’ye gideceği yazıldı.
2006-07’de Fabio Capello’nun Real Madrid’in başına gelmesiyle Real Madrid’ten ayrılacağına kesin gözüyle bakılan Roberto Carlos’un bu sezonda oyunda kalma süresinde düşüş gözlendi. Şampiyonlar Ligi’nde Bayern Münih ile yapılan maçta Roy Makaay’ın kaydettiği ve turnuvanın en erken golü olan sayıda, hatası olduğu gerekçesiyle eleştirilere maruz kaldı ve Real Madrid elendi.
Roberto Carlos sayısız başarılara imza attığı Real Madrid ile 9 Mart 2007’de yaptığı açıklamada, kontrat yenilemeyeceğini duyurdu.
6 Haziran’da sabaha karşı ise beklenen açıklama geldi ve Roberto Carlos Fenerbahçe’ye katıldı.
Milli Takım
Roberto Carlos’un Brezilya Milli Takımı ile çıktığı 125 maçı bulunuyor ve ulusal forma ile 30’dan fazla da golü var. Roberto Carlos bir süredir milli formayı taşımıyor.
1996 Yaz Olimpiyatları’nda milli takımın bir parçası olan Carlos burada bronz madalyayı kazandı. Brezilya Milli Takımı ile ilk maçına ise 26 Şubat 1996’ta Amerika karşısında çıktı. Haziran 1997’de ise 34 metreden Fransa’ya kaydettiği golle kariyerinin en güzel gollerinden birine imza attı; Fransa barajını aşan topun auta çıkacağı düşünülürken, muhteşem bir falso alan top Didier Deschamps’ı aştı ve Fabien Barthez’i de yerde çakılı bırakarak ağlarla buluştu.
1998 Dünya Kupası
Fransa’da düzenlenen 1998 Dünya Kupası’nda Roberto Carlos, Fransa ile yaptıkları ve kaybettikleri final maçı da dahil toplam 15 maça çıktı, gol kaydedemedi.
2002 Dünya Kupası
Kore, Japonya ortaklığında 2002’de düzenlenen Dünya Kupası’nda 7 maça çıkan Roberto Carlos Çin’i 4-0 yendikleri maçta 25 metreden bir gol kaydetti. Almanya ile oynadıkları final maçında da Roberto Carlos ilk 11’deki yerini aldı ve kupa da Brezilya’nın oldu.
2006 Dünya Kupası
Çeyrek finalde Fransa’ya elenen Brezilya’da Roberto Carlos milli formaya veda ettiğini açıkladı.
24 Haziran 2005’te arabasının arka koltuğunda bir radyo istasyonu ile röportaj yaparken soyulan Roberto Carlos’un röportajı gerçekleştirdiği telefonu ve saati çalındı ama kendisine bir zarar verilmedi. Oscar ve Vera Lucia’nın çocuklarından biri olan Roberto Carlos’un Cristiane, Giseli ve Silvia isimli kız kardeşleri var ve Roberta, Giovanna, Roberto Carlos Júnior ve Carlos Eduardo da çocukları.
ROBERTO CARLOS İSTATİSTİKLERİ VE ZAMAN ÇİZELGESİ
• 3 La Liga: 1996-97 / 2000-01 / 2002-03
• 3 İspanya Süper Kupa: 1997 / 2001 / 2003
• 3 UEFA Şampiyonlar Ligi: 1997-98 / 1999-2000 / 2001-02
• 1 UEFA Süper Kupa: 2002
• 2 Uluslararası Kupa: 1998 / 2002
• 1 İç Eyalet Ligi: 1993
• 2 Eyalet Ligi: 1993 / 1994
• 1 Dünya Kupası: 2002
• 2 Amerika Kupası: 1997 / 1999
• 1 Konfederasyon Kupası: 1997
• 1 Gümüş Top: 2002
• 1 FIFA Yılın Gümüş Futbolcusu: 1997
Alex De Souza
Futbol Hayatı
Alex, tam adıyla Alessandro De Souza, 14 Eylül 1977'de Coritiba'da dünyaya geldi. Doğumundan bir hafta önce ülkede büyük bir coşkuyla kutlanan Bağımsızlık Günü'nün heyecanı bitmeden, Souza ailesi bir mutluluğu daha dünyaya gözlerini yeni açan oğulları ile yaşadı.
Brezilya'nın güneyinde Parana eyaletinin başkenti olan Coritiba'da dünyaya gelen minik Alexandro'nun hayatı da yaşıtları, kendisinden büyük vatandaşları ya da kendisinden sonra doğanlardan çok farklı değildi. Uzun ve muhteşem güzellikteki Brezilya sahillerinde diğer tüm akranları gibi kum ve top, gün içinde uykudan sonra Alex'in en fazla vaktini alan iki candan arkadaşıydı.
Doğduğu kent olan Coritiba; Sao Paulo ve Rio de Jenairo gibi ülkenin sayılı iki şehrinin hemen altında olmasına rapmen oralara göre oldukça sakindi. Alex de yapı olarak sakin, fazla etliye sütlüye karışmayan örnek bir çocuktu. Böyle bir ortamda yetişen minik Alex'in futboldaki yeteneği ise her geçen gün büyüyordu.
Babasına rağmen futbolcu oldu
Alex, birçok arkadaşı gibi doğduğu yer olan Coritiba'nın alt yapısında profesyonelliğe gidecek yolda ilk adımlarını atmaya başladı. Ve futbola yıldız kategorisine yükseltecek olan kader önüne ilk önemli fırsatı 9 yaşında çıkarttı.
Alex'in mahalledeki en iyi arkadaşı Silvio, ona Coritiba'nın alt yapısında birlikte oynayabileceklerini söyledi. Artık Alex'in gözü hiç birşey görmüyordu. O da hayranlık duyduğu Zicove Romario gibi yıldız bir futbolcu olabilecekti. Ancak otoriter bir kişi olan babası Adenir, oğlunun futbol oynamasına izin vermiyordu. Onu okutmak ve iyi bir meslek sahibi yapmak amacındaydı. Alex'in futbolcu olma fikrini babasına kabul ettirebilmesi için ona çok iyi bir futbolcu olduğunu ispatlaması gerekiyordu.
Alex yeteneğini gösterme yolunda pek çok zorlukla karşılaştı. Çünkü Coritiba'nın futbolcu adayları çok fazlaydı. Seçmeşerde Alex'in üstün yeteneklerini ancak 10 dakikalık bir süre içinde göstermesi gerekiyordu.
İlk hocası "Profesör" lakaplı bir teknik direktördü. Alex'in yeteneklerini ilk keşfeden de o oldu. Profesör, Alex ile özel olarak ilgilenilmesi gerektiğininin ve antremanları hiç aksatmamasının şart olduğunun farkındaydı. Ama baba baskısı nedeniyle Alex idmanlara ancak gizlice geliyor, bazen de çalışmaları kaçırıyordu. Bunun üzerine devreye giren, Profesör, bir gün Alex'in evine giderek babasıyla özel olarak görüştü ve kendisine oğlunu çok iyi bir futbol kariyerinin beklediğini, dünya çapında bir oyuncu olabileceğini söyledi. Alex'e destek olmasını istedi. Profesör'e göre Alex, byüük bir yetenek ve işlenmemiş bir madendi. Bu sözler Sambası'nın babasını yumuşattı ve gereken izin çıktı.
Futbolcu annenin oğlu
Futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkenin vatandaşı olan Alex'in yine de akranlarına göre önemli bir avantajı vardı. Hem babası hem de dayısı futbolla iç içeydi ve amatör olarak sahada top koşturuyordu. Doğduğu yerde futbol o kadar çok seviliyordu ki bir bayan takımı bile vardı. Ve daha da enteresanı Alex'in annesi Leni, bu bayan takımının golcüsüydü (Cordelia'nın notu: Kız halaya oğlan dayıya derler, Alex direk anneye çekmiş ). Hatta Sambacı'nın annesi hamileliğinin ilk dönemlerinde bile zaman zaman futbol oynadığı için Alex daha dünyaya gözlerini açmadan kendisini futbol arenasında bulmuştu bile! Alex'e göre hem babası, hem de dayısı profesyonel futbolcu olabilecek kadar iyi oyunculardı. Ancek babasının kendi aile sorumlulukları ön plana geldi ve futboldan uzaklaştı. Dayısı ise Alex'in dedesinin ölümünün ardından 7 kardeşin en büyüğü olarak ağır bir yükün altına giriyor ve o da futboldan tamamen kopuyordu.
Milli formayla 15'inde tanıştı
Brezilya'nın önemli futbolcularından olan Alex, milli formayı 66 kez giydi. Henüz 29 yaşında olan Sambacı, milli takım havasını daha 15 yaşında solumaya başladı. Haziran 1992'de 17 Yaş Altı Milli Takımı'na seçildi ama sakatlanınca oynayamadı. Sonraki yıllarda alt kademelerde 19 kez Mavi-Sarılı formayı giyen Alex, 45 kez de A Milli oldu. Milli Takımı'da Romario, Rivaldo, Ronaldo, Roberto Carlos, Ronaldinho gibi tüm dünyanın yakından tanıdığı isimlerle dostluk kurdu. 1995'te profesyonel olan Alex, A Milli takım formasıyla 1999'da Kupa Amerika, Genç Milli Takım'la da 2000'de Pre-Olimpik Şampiyonluğu yaşadı. Ancak 2002'deki Dünya Kupası kadrosunda yer alamadı.
Alexotan Yakıştırması
Futbola Coritiba'da başlayan Alex'in, 1996 Toulon Turnuvası'ndan sonra piyasası arttı. 1997 yılının devre arasında Palmeiras'a transfer oldu. Burada önemli başarılar yaşarken spor yazarları Alex için ikiye ayrılmıştı. Kimileri "Brezilya'nın aradığı 10 numara" diyordu. Kimisi de durağan ve pek de hırslı görünmeyen yapısıyla günün futboluna uymadığını ileri sürüyordu. Hatta lakap da bulmuşlardı. Oyun içinde uzun süre kendisini gizlediğği ve kararsız futbol sergilediği için ona "Lexotan" uyku hapından esinlenerek Alexotan lakabı takılmıştı. Ama zaman geçtikçe onu eleştirenler bile Alex gerçeğini kabul etmişti.
En kötü günlerini Parma'da yaşadı
Palmeiras'tan sonra Flamingo ve Cruzeiro forması giyen Alex'e Avrupa'dan ilk teklif Parma'dan geldi. 2000-01'de Avrupa'ya açıldı. Ancak macerası kısa sürdü. Daha ilk idmanda Teknik Direktör Malesani'nin planında olmadığını anladı. O gece uyuyamadı. "Ben buraya neden geldim?" diye düşündü ve kararını verdi. Parma'dan hemen ayrılacaktı. Sonunda Brezilya'nın en ünlü kulüplerinden Flamengo'ya kiralandı. Ama "Avrupa'da başarılı olamadı" damgası yiyerek geldiği yeni takımında bu psikoloji ile takıma bile giremedi. Tekrar Cruizero'ya döndü ve burada kendine geldi. 2004'te de Fenerbehçeli oldu.
Çocukluk aşkıyla nikah
Futbola başlarken idol olarak Zico'yu seçen Alex, Brezilya Milli Takımı'nın oyuncusu olunca ikinci büyük hayalini de gerçekleştirdi. 1999'da Kupa Amerika'da şampiyonluğa ulaşan Sambası, çocukluk aşkı ile nikah masasına oturdu. Diane ile küçük yaşta başlayan arkadaşlıkları 2000'de ömür boyu ayrılmamak üzere birleşti. 23 Aralık 1999'da nişan yapan genç çift, 9 Mart 2000'de evlendi, 29 Haziran 2000'de ise kilisede nikah yaptı. Genç çiftin mutluluklarını 25 Nisan 2004'te dünyaya gelen Maria Eduarda perçinledi. Minik yavru, Alex ve Diane çiftinin evlerinin neşesi, yaşamlarının rengi oldu.
Frikik mühendisi
Alex de Souza, futbol hayatı boyunca 250'ye yakın gol attı. Bunların çoğunda da kalecileri frikik atışlarıyla avladı. Transfer olduğu ilk sezon Fenerbahçe formasıyla attığı 29 golün yaklaşık yarısını ölü toplara hayat vererek kaydetti. Geçtiğimiz sezon Diyarbakır ve Kayserispor ağlarına gönderdiğ füzeler, frikikteki ustalığını bir kez daha ortaya koydu. Samsunspor'a attığı rövaşata ise Alex'in en estetik gollerinden biri olarak hem tribündeki onbinlerin, hem de televizyonlardan izleyen milyonların gözlerinin pasını silen nitelikteydi. Sambacı'nın kaydettiği her gol, jenerikleri süsleyecek güzellikte.
Sambanın fanatiği
Brezilyalı Alex'in, ülkesinin müziğinden, kültüründen etkilenmemesi mümkün mü? Fenerbahçemizin yıldız oyuncusu bu nedenle en çok Samba müziği dinliyor. Ülkesinin ünlü oyuncularının filmlerini izlemeye bayılıyor.
Sevdiği müzik: Samba.. Saatlerce Bethcarmalho ve Zeco Pagodinho dinler.
Sevdiği artistler: Antonio Faguntes, Arlete Sales
Tv'de favorileri: Futbol ve dizi filmler
Parfümü: Calvin Clein
En sevdiği yemek: Siyah fasülye, balık, et yemekleri, İstanbul'a geldikten sonra döner..
Arabası: Chrysler
Beğendiği Film: Macera ve doğa ile ilgili filmler
Hobileri: Salon futbolu eğlenceli geldiği için oynamayı sever. NBA maçlarını izler. Jason Kidd hayranı.
Batıl inancı: 10 numaranın uğuruna inanır, sahaya sağ ayakla çıkar.
Alex, tam adıyla Alessandro De Souza, 14 Eylül 1977'de Coritiba'da dünyaya geldi. Doğumundan bir hafta önce ülkede büyük bir coşkuyla kutlanan Bağımsızlık Günü'nün heyecanı bitmeden, Souza ailesi bir mutluluğu daha dünyaya gözlerini yeni açan oğulları ile yaşadı.
Brezilya'nın güneyinde Parana eyaletinin başkenti olan Coritiba'da dünyaya gelen minik Alexandro'nun hayatı da yaşıtları, kendisinden büyük vatandaşları ya da kendisinden sonra doğanlardan çok farklı değildi. Uzun ve muhteşem güzellikteki Brezilya sahillerinde diğer tüm akranları gibi kum ve top, gün içinde uykudan sonra Alex'in en fazla vaktini alan iki candan arkadaşıydı.
Doğduğu kent olan Coritiba; Sao Paulo ve Rio de Jenairo gibi ülkenin sayılı iki şehrinin hemen altında olmasına rapmen oralara göre oldukça sakindi. Alex de yapı olarak sakin, fazla etliye sütlüye karışmayan örnek bir çocuktu. Böyle bir ortamda yetişen minik Alex'in futboldaki yeteneği ise her geçen gün büyüyordu.
Babasına rağmen futbolcu oldu
Alex, birçok arkadaşı gibi doğduğu yer olan Coritiba'nın alt yapısında profesyonelliğe gidecek yolda ilk adımlarını atmaya başladı. Ve futbola yıldız kategorisine yükseltecek olan kader önüne ilk önemli fırsatı 9 yaşında çıkarttı.
Alex'in mahalledeki en iyi arkadaşı Silvio, ona Coritiba'nın alt yapısında birlikte oynayabileceklerini söyledi. Artık Alex'in gözü hiç birşey görmüyordu. O da hayranlık duyduğu Zicove Romario gibi yıldız bir futbolcu olabilecekti. Ancak otoriter bir kişi olan babası Adenir, oğlunun futbol oynamasına izin vermiyordu. Onu okutmak ve iyi bir meslek sahibi yapmak amacındaydı. Alex'in futbolcu olma fikrini babasına kabul ettirebilmesi için ona çok iyi bir futbolcu olduğunu ispatlaması gerekiyordu.
Alex yeteneğini gösterme yolunda pek çok zorlukla karşılaştı. Çünkü Coritiba'nın futbolcu adayları çok fazlaydı. Seçmeşerde Alex'in üstün yeteneklerini ancak 10 dakikalık bir süre içinde göstermesi gerekiyordu.
İlk hocası "Profesör" lakaplı bir teknik direktördü. Alex'in yeteneklerini ilk keşfeden de o oldu. Profesör, Alex ile özel olarak ilgilenilmesi gerektiğininin ve antremanları hiç aksatmamasının şart olduğunun farkındaydı. Ama baba baskısı nedeniyle Alex idmanlara ancak gizlice geliyor, bazen de çalışmaları kaçırıyordu. Bunun üzerine devreye giren, Profesör, bir gün Alex'in evine giderek babasıyla özel olarak görüştü ve kendisine oğlunu çok iyi bir futbol kariyerinin beklediğini, dünya çapında bir oyuncu olabileceğini söyledi. Alex'e destek olmasını istedi. Profesör'e göre Alex, byüük bir yetenek ve işlenmemiş bir madendi. Bu sözler Sambası'nın babasını yumuşattı ve gereken izin çıktı.
Futbolcu annenin oğlu
Futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkenin vatandaşı olan Alex'in yine de akranlarına göre önemli bir avantajı vardı. Hem babası hem de dayısı futbolla iç içeydi ve amatör olarak sahada top koşturuyordu. Doğduğu yerde futbol o kadar çok seviliyordu ki bir bayan takımı bile vardı. Ve daha da enteresanı Alex'in annesi Leni, bu bayan takımının golcüsüydü (Cordelia'nın notu: Kız halaya oğlan dayıya derler, Alex direk anneye çekmiş ). Hatta Sambacı'nın annesi hamileliğinin ilk dönemlerinde bile zaman zaman futbol oynadığı için Alex daha dünyaya gözlerini açmadan kendisini futbol arenasında bulmuştu bile! Alex'e göre hem babası, hem de dayısı profesyonel futbolcu olabilecek kadar iyi oyunculardı. Ancek babasının kendi aile sorumlulukları ön plana geldi ve futboldan uzaklaştı. Dayısı ise Alex'in dedesinin ölümünün ardından 7 kardeşin en büyüğü olarak ağır bir yükün altına giriyor ve o da futboldan tamamen kopuyordu.
Milli formayla 15'inde tanıştı
Brezilya'nın önemli futbolcularından olan Alex, milli formayı 66 kez giydi. Henüz 29 yaşında olan Sambacı, milli takım havasını daha 15 yaşında solumaya başladı. Haziran 1992'de 17 Yaş Altı Milli Takımı'na seçildi ama sakatlanınca oynayamadı. Sonraki yıllarda alt kademelerde 19 kez Mavi-Sarılı formayı giyen Alex, 45 kez de A Milli oldu. Milli Takımı'da Romario, Rivaldo, Ronaldo, Roberto Carlos, Ronaldinho gibi tüm dünyanın yakından tanıdığı isimlerle dostluk kurdu. 1995'te profesyonel olan Alex, A Milli takım formasıyla 1999'da Kupa Amerika, Genç Milli Takım'la da 2000'de Pre-Olimpik Şampiyonluğu yaşadı. Ancak 2002'deki Dünya Kupası kadrosunda yer alamadı.
Alexotan Yakıştırması
Futbola Coritiba'da başlayan Alex'in, 1996 Toulon Turnuvası'ndan sonra piyasası arttı. 1997 yılının devre arasında Palmeiras'a transfer oldu. Burada önemli başarılar yaşarken spor yazarları Alex için ikiye ayrılmıştı. Kimileri "Brezilya'nın aradığı 10 numara" diyordu. Kimisi de durağan ve pek de hırslı görünmeyen yapısıyla günün futboluna uymadığını ileri sürüyordu. Hatta lakap da bulmuşlardı. Oyun içinde uzun süre kendisini gizlediğği ve kararsız futbol sergilediği için ona "Lexotan" uyku hapından esinlenerek Alexotan lakabı takılmıştı. Ama zaman geçtikçe onu eleştirenler bile Alex gerçeğini kabul etmişti.
En kötü günlerini Parma'da yaşadı
Palmeiras'tan sonra Flamingo ve Cruzeiro forması giyen Alex'e Avrupa'dan ilk teklif Parma'dan geldi. 2000-01'de Avrupa'ya açıldı. Ancak macerası kısa sürdü. Daha ilk idmanda Teknik Direktör Malesani'nin planında olmadığını anladı. O gece uyuyamadı. "Ben buraya neden geldim?" diye düşündü ve kararını verdi. Parma'dan hemen ayrılacaktı. Sonunda Brezilya'nın en ünlü kulüplerinden Flamengo'ya kiralandı. Ama "Avrupa'da başarılı olamadı" damgası yiyerek geldiği yeni takımında bu psikoloji ile takıma bile giremedi. Tekrar Cruizero'ya döndü ve burada kendine geldi. 2004'te de Fenerbehçeli oldu.
Çocukluk aşkıyla nikah
Futbola başlarken idol olarak Zico'yu seçen Alex, Brezilya Milli Takımı'nın oyuncusu olunca ikinci büyük hayalini de gerçekleştirdi. 1999'da Kupa Amerika'da şampiyonluğa ulaşan Sambası, çocukluk aşkı ile nikah masasına oturdu. Diane ile küçük yaşta başlayan arkadaşlıkları 2000'de ömür boyu ayrılmamak üzere birleşti. 23 Aralık 1999'da nişan yapan genç çift, 9 Mart 2000'de evlendi, 29 Haziran 2000'de ise kilisede nikah yaptı. Genç çiftin mutluluklarını 25 Nisan 2004'te dünyaya gelen Maria Eduarda perçinledi. Minik yavru, Alex ve Diane çiftinin evlerinin neşesi, yaşamlarının rengi oldu.
Frikik mühendisi
Alex de Souza, futbol hayatı boyunca 250'ye yakın gol attı. Bunların çoğunda da kalecileri frikik atışlarıyla avladı. Transfer olduğu ilk sezon Fenerbahçe formasıyla attığı 29 golün yaklaşık yarısını ölü toplara hayat vererek kaydetti. Geçtiğimiz sezon Diyarbakır ve Kayserispor ağlarına gönderdiğ füzeler, frikikteki ustalığını bir kez daha ortaya koydu. Samsunspor'a attığı rövaşata ise Alex'in en estetik gollerinden biri olarak hem tribündeki onbinlerin, hem de televizyonlardan izleyen milyonların gözlerinin pasını silen nitelikteydi. Sambacı'nın kaydettiği her gol, jenerikleri süsleyecek güzellikte.
Sambanın fanatiği
Brezilyalı Alex'in, ülkesinin müziğinden, kültüründen etkilenmemesi mümkün mü? Fenerbahçemizin yıldız oyuncusu bu nedenle en çok Samba müziği dinliyor. Ülkesinin ünlü oyuncularının filmlerini izlemeye bayılıyor.
Sevdiği müzik: Samba.. Saatlerce Bethcarmalho ve Zeco Pagodinho dinler.
Sevdiği artistler: Antonio Faguntes, Arlete Sales
Tv'de favorileri: Futbol ve dizi filmler
Parfümü: Calvin Clein
En sevdiği yemek: Siyah fasülye, balık, et yemekleri, İstanbul'a geldikten sonra döner..
Arabası: Chrysler
Beğendiği Film: Macera ve doğa ile ilgili filmler
Hobileri: Salon futbolu eğlenceli geldiği için oynamayı sever. NBA maçlarını izler. Jason Kidd hayranı.
Batıl inancı: 10 numaranın uğuruna inanır, sahaya sağ ayakla çıkar.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




